Bir tasarımcı kadar muhteşem işler yapabilir mi bir iş analisti? Ya da bir sanatçı kadar yaratıcı olabilir mi? İş analistinin doğasında gereksinimleri toplamak ve bu gereksinimleri sadece uygun formatta belgelemek yok mu? Aslında hayır. Bizler de tıpkı birer sanatçı zarifliğinde işimizi yaparken yaratıcılık gösterebiliriz. Peki, yaratıcı olunmaz doğulur mu? Şüphesiz bazı kişiler doğuştan dünyayı farklı görerek diğerlerine nazaran yaratıcılık anlamında bir adım önde olabilirler. Ancak yaratıcı olmak, yaratıcı çözümler geliştirmek öğrenilebilir yetilerdir. Bu yazıda yaratıcı düşünme ve çözüm tasarımları oluşturmaya yardımcı belki yalnızca birkaç madde üzerinde duracağız ancak bunlar bile günlük iş hayatınızda sizin fark yaratmanızı sağlayacaktır.
Business Insider’a göre yaratıcılığın 4 tipi bulunuyor. Yaratıcılık duygusal veya bilişsel tabanlı olabileceği gibi aynı zamanda spontan veya planlanmış da olabilir. İş analistlerinin daha çok Thomas Edison tarzı yaratıcılık gösterdiği görülüyor ancak diğer yaratıcılık türlerindeki yaklaşımları da kullandığımız oluyor.
Bilişsel – Planlı (Cognitive – Deliberate) yaratıcılıkta beynin prefrontal korteksi çalışarak odaklanmamızı ve mevcutta bizde var olan bilgiler arasında bağlantı kurmamızı sağlıyor. Bu yaratıcılık tipinde var olan bilgimizi kullanmamız gerekiyor ancak farklı yaptığımız şudur: Bilgimizi daha önce hiç kullanmadığımız yeni ve farklı yöntemlerle kullanıyoruz. Bilgi birikimimizi artırmaya, bu birikimimizi farklı ve yeni yollarla kullanmamıza fayda sağlayacak alışkanlık, bakış açısı ve prensiplerden birkaçı şu şekilde olabilir:
1. Sebat ve Çalışmak
Bir analist olarak analistlik prensibini 8 saatte yapılabilecek bir iş olarak görmemek gerek. Özellikle İngilizce kaynakların çok açık ve sınırsız olduğu işimizde yeni trendleri takip etmek, trendlerin çalıştığımız şirkete veya sektöre uygulamalarını öğrenmek, yeni analiz teknikleri hakkında bilgi edinmek vb. birçok konuda kendimizi geliştirebiliriz.
Şans, fırsatlara hazırlıklı olmaktır.
“Çalışacağım ve hazırlanacağım ve belki de değişim gelir.”
“I will study and get ready, and perhaps my change will come.”
(Abraham Lincoln)
Özellikle çevik (agile) yöntemlerin hayatımıza girmesiyle birlikte birden çok uzmanlık alanına değmeye başladık. Test de yapıyoruz, ekran tasarımı da; test otomasyonu da yapıyoruz, süreç analizi ve düzenlemesi de. Agile yöntemlerin en büyük getirilerinden biri de takım üyelerinin birbirlerini gelişime zorlamalarıdır. Takımın iyiliği için tüm üyeler kendini geliştirmelidir. Analistlik günlük yaşantımızın her yerinde var. Eşinizle, dostunuzla, arkadaşınızla sohbet ederken veya bir hikayesini dinlerken bir adım geriye çıkıp kendinizi izlediğinizde aslında onun gerçek ihtiyacının ne olduğunu (business need) anlamaya çalıştığınızı farkettiniz mi? Bir kez bu mantığa ulaştık mı artık dünya çok farklı gelir.
2. Deneysel Olmak
Öğrendiğimiz ve bildiğimiz farklı bilgileri kullanmazsak öğrenme sürecimizi uygulamaya dökemez ve geliştiremeyiz. Yeni bir projeye başladığımızda veya yarın bir toplantıya gittiğimizde yeni bir şey denemekten ne zarar gelir? Bugün gereksinimleri toplamak için paydaşlarla görüşmeleri (interviews) kullandıysak yarın workshop yapamaz mıyız? Bir toplantımızda excel açmak yerine tüm katılımcılara renkli kalem ve kağıtlar dağıtarak gereksinimlerini öğrenemez miyiz? İş Analisti 2.0 yaklaşımına uygun analist olmanın hakkını yeni şeyler deneyerek verebiliriz. Başarısız mı olduk? Ne çıkar, yeni bir şey öğrendik. Edison’ın ünlü sözü der ki: “Başarısız olmadım. İşe yaramayan 10.000 yol buldum.”
“I have not failed. I’ve just found 10,000 ways that won’t work.”
(Thomas Edison)
3. Dinlemek
Satış profesyonelleri 20. yüzyıla kadar çok iyi konuşabilen, saatlerce bir konu üzerinde dil dökebilen insanlar olurdu. Artık satış profesyonellerinde de en çok aranan özelliklerden birisi iyi birer dinleyici olmaları. Değişen dünyada artık önemli olan ürünlerin ne kadar çok özellik sunabildiği ve ne kadar çok fonksiyonu gerçekleştirebildiği değil, ne kadar amaca yönelik olduğudur. Amacı ise size verecek olan kullanıcıdır.
Analistler olarak bizler iyi birer aktif dinleyici olmalı, paydaşımızı veya müşterimizi uygun şekillerde yönlendirmeliyiz. Kim bilir, belki duyduğumuz şeyler daha sonradan yaratıcılığımızı tetikleyecek bir bilgidir.
“Konuştuğun zaman zaten bildiğin şeyleri tekrar edersin. Eğer dinlersen, yeni bir şey öğrenebilirsin.”
“When you talk you are repeating what you already know. But if you listen you may learn something new.”
(Dalai Lama)
4. Takım Çalışması
Özellikle Agile yaklaşımlarla birlikte artık bir projenin geçtiği süreçte bizim dahil olduğumuz bölümler paravanla ayrılmıyor. Bir takım olarak bir sorun veya fırsat üzerinde çalışıyor ve duruma çözüm üretmeye çalışıyoruz. Einstein gibi bir dahi bile görecelilik teorisini üretirken yardım almış ve ikinci hatta üçüncü gözlere ihtiyaç duymuştur.
5. Dokümantasyon Yerine Görselleştirmek (Visualization Over Documentation)
Sayfalarca maddeler halinde açıklamaya çalışacağımız entegrasyon noktalarını bir context diyagramı üzerinde göstermek, toplantılarda bir konsepti konuşmak yerine çok basit kağıt kalem kullanmak, ortaya çıkacak ürünün bir prototipini oluşturup üzerinde çalışmak gibi daha birçok yöntem ile görselleştirmeyi kullanabiliriz. Görselleştirmek hem yaptığımız işi yazılım tamamlanmadan daha somut hale getirir hem de hiç düşünülmemiş bazı bilgileri ortaya çıkabilir.
Meltem İPEK UMUTLU
Kıdemli İş Analisti, BA-Works